14 Aralık 2011 Çarşamba

#23 PLAZALARDA NE RENK OJE SÜRÜLMELİ


Programımız sürerken, fakslarımız gelmeye devam ediyor... Eveeeet, değerli okurumuz Burcu, "Plazalarda hızla yükselirken ne renk ojeler sürebiliriz hocam?" diye iletmiş.

Ben derim ki, tabii ki ne iş yerinde, ne de günlük yaşamınızda pembe sedefli konken ojesi sürmeyin; ammavelakin, bu sizin zevkiniz canlarım. Bize karışmak düşmez. Dolayısıyla, tayyör filan giymiyorsanız eğer, maviler yeşiller, Chaneller Essieler Flormarlar serbest... Hatta şöyle atraksiyonlara bile girebilirsiniz;

Ne kadar neşe dolu bir enstalasyon!



TEK BİR ŞARTLA!

1- Uçları sıyrılmış, uzamaya başlamış dolayısıyla dipleri beyaz kalmış, rengi kaçmış 10 günlük ojelerden hazzetmiyoruz. Ennn geç haftada bir yenilemenizi, yenilemeden evvel genel törpü işlerinizi hâlletmenizi öneriyoruz. (Özgürce her yöne uzamış tırnaklara son.)

2- Manikür elbette şart değil; ancak uzamış, kurumuş tırnak dibi etleri fena, fena, çok fena! Maniküre gidemiyorsan, Sally Hansen'ın Cuticle Remover'ı ile o fazlalıklardan kurtul. "Kurumuş tırnak dibi etleri nedir?" diye soran erkek okurlarım için -tabi bu satıra kadar erkek bir okur kaldıysa bir parantez açmak istiyorum burada. (Kurumuş tırnak dibi etleri nasıl bir şey diye öğrenmek isterseniz tıklayınız)

3- Bazı genç kızların Emel Sayın'mışçasına tırnaklarını uzattığını görüyorum, inanın içim parçalanıyor. Kaldı ki hepimiz 2012 senesinde her gün bilgisayar klavyesiyle, Blackberry tuşlarıyla haşır neşir insanlarız. Uzun tırnaklar da neyin nesi? Çalışma şartlarına başlına başına ters bir durum: uzun tırnak! Kısa olsun, temiz olsun.

Tırnak & Oje kavramı ile ilgili olmazsa olmazlar kısa ve net. Yalnız tekrar ediyoruz; en kötüsü uçları sıyrılmış / uzamış tırnaklar! Böylesi bir sakilliği ne kendinize, ne de şirketinize yapın.


Plaza Kanunları, manikür & pedikürün bir terapi ve bir kurumsal duruş olduğunu bilir; şirketleri bünyelerinde birer güzellik salonu bulundurmaya ikna etmek için çalışır.

29 Eylül 2011 Perşembe

#22 İŞ HAYATI DİLİ

Merhaba, uzun bir aradan sonra yeniden karşınızdayız.

Bu süre zarfında bizim maaşımızda herhangi bir yükseliş, pozisyonumuzda herhangi bir sıçrama olmadı. O kadar ki, yazdığımız Plaza Kanunları'nın doğruluğundan kendimiz bile şüphe eder hâle gelmiştik! Ama daha sonrasında, kariyer basamaklarını kırmızı halıdan çıkarken kimi duraklamalar yaşanabilir diye düşündük ve saçlarımızı savurduk. Derken bloglar arasında gezinirken tam da buraya uygun bir yazı okuduk.

İstanbul'dan Müjde, MyMujjjj isimli blogundaki bir yazısında "iş yeri dili"nden söz etmiş.

Kendisinden izin alarak yazısını burada paylaşmaya karar verdik.


İŞ HAYATI DİLİ
Size iş hayatında başarılı olmanızda, saygı kazanmanızda yardımcı olacak bazı kalıplar, kelimeler ve kullanım şekillerini açıklayacağım.

1-REFER ETMEK: Türkçe bir cümle içinde kullanımı oldukça önemli bir kelimedir ve yerinde kullanılması halinde de prestij getirir.
Örnek: Metinde verilen bilgiyi refer edecek bir görsel seçebilirsek iyi olur..

2-HER ZAMAN EMİR İFADELERİNDE BİZ KALIBINI KULLANIN: Burada birisinden bir şey isterken demokratik görünmek için "biz" zarfını kullanın..
Örnek:
Sunumu yarın sabaha kadar hazırlayalım lütfen.
Türkçe meali: Ben şimdi çıkıyorum, sen de sunumu yarın sabaha kadar hazırla!!

3-İÇİN YERİNE MUTLAKA ADINA KELİMESİNİ KULLANIN: Bu şekilde yazdığınız cümleler daha saygın bir hale gelecektir.
Örnek: İş hedeflerimize ulaşmak adına bu adımı atmalıyız.

4-FİNALİZE ETMEK: Bitirmek sözcüğü yerine mutlaka finalize kelimesini kullanın, daha sofistike görüneceksiniz..
Örnek: Sunumu yarın sabaha kadar finalize edelim..
Bu cümlede 2 önemli fonksiyonu birarada kullandığımızdan etkisi 2 kat fazla olacaktır.

5- -YOR OLACAĞIZ: Bu çok önemli bir tense olduğundan sona sakladım.. Normalde direk GELECEK ZAMAN yerini tutsa da bu kullanımı tercih ederseniz iş hayatında daha hızlı dikkat ve de nefret kazanabilirsiniz..
Örnek: Toplantının verimi adına sunumu yarın sabaha finalize etmeyi hedefliyor olacağız.
İşte bu cümle ile de altın vuruşu yapıp, CEO'luğa giden basamakları koşarak tırmanabilirsiniz..

Sevgiler,
MyMujjjj

Müjde'nin diğer yazılarını bu adresten okuyabilirsiniz.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

#21 E-MAIL TRENDLERİ





Bir süredir, hemen her e-postada karşılaşıp sinirden tırnaklarımızı kemirdiğimiz bir nokta var.



Üniversiteyi dibine kadar İngilizce eğitim veren afili okullarda okumuş, talebelik yıllarında en sevdiği "tense"  ``future continuous tense´´ olan genç profesyonellerin dilinden düşürmediği, e-postalarından eksik etmediği bir kalıp:

-yor olacağız.

Ve hayır, bu masumane bir, "Toplantıya katılamayacağım çünkü o saatlerde Çeşme'de güneşleniyor olacağım. Eheheheh!" eblehliği değil! 


Yarın sabah itibariyle toplantı notlarını paylaşıyor olacağız.

Toplantı notlarında mutabık kaldığımız takdirde, bu şekilde ilerliyor olacağız.

Bu hırsla çalışırsak, artık Ocak ayında biz de prim alıyor olacağız.

Artık bu trend daha fazla saçmalayamaz dediğimiz bir noktada, iş yerinden bir dostum, Inbox'una, "Üzgünüz. Bu aktiviteye katılamıyor olacağız." kalbının düştüğünü görmüş. Bileklerimizi kestik.

... paylaşacağız.
... ilerleyeceğiz.
... prim alacağız. Yihu!

Plaza Kanunları e-mail wording'i modasını yakından takip eder, feyz alır.

21 Temmuz 2011 Perşembe

#20 TOPLANTI ODASINDA NASIL OTURALIM?


Fotoğrafta da anlatıldığı üzere, toplantılar "Toplantım var." denildiğinde hayli havalı duran; ama içerikte pek de öyle dünyaların kurtarılmadığı bir oluşum.

Onca yıllık kariyerimde kimi toplantılarda bileklerimi kesmek istediysem eğer; bunun sebeplerinden biri de toplantı masasına nasıl oturacağını bilmeyen mesai arkadaşlarımdı.

Genelde dikdörtgen oluyor toplantı masaları ve uçta kimi zaman yöneticin, kimi zaman da Powerpoint gösterimi bulunuyor. Döner koltuğu sunuma ve/veya konuşan kişiye döndürebileceğin gibi, boynunu da hafifçe çevirerek olaya hakim olabilirsin. Olaya hakimsin, tamam da, arkanda bıraktığın kişiler de senin kadar hakim mi bakalım?

Genelde şöyle oluyor: dikdörtgen masanın bana göre sağ ucunda oturan bir insan ve/veya bir sunum var diyelim. Sırtımı sandalyeye yaslamışım ve kafamı sağa doğru çevirmişim. Bir ne ne göreyim? Sağımdaki pek sevgili insanlar çok mühim bir dedikodu dinliyormuşçasına gövdesini masaya yaslamış, çılgınca sunumun içine girmişler!

Yahu bir rahatlayın. Bir arkanıza yaslanın. Dönün bakın bakalım insanların görüş açısını engelliyor musunuz? Gerekirse sandalyenizi birazcık geri alın!

Arz ederim.

Plaza Kanunları, Toplantı Odası'ndaki başka aksaklıklarla yanınıza olmaya devam edecek!

19 Temmuz 2011 Salı

#19 TERLİK / SANDALET KARMAŞASI

Yaz geldi. Hatta, "yaz geldi" demek için bile çok geç artık.
Bodrum'un beach'lerinden ve ailenin karpuzlu balkonlu yazlığından okumuyorsan bu yazdıklarımı, bunun acısını dibine kadar yaşıyorsun.

Giyim kuşamın da ona göre farklılık gösteriyor tabii ki. İnce pamuklu elbiseler, babetler, sandaletler...

Bankadaysan veya o çok bilinen, çok zengin, zenginlikten üniversiteler açmış ailelerin şirketinde çalışıyorsan; bir nebze şanslısın. Belli ki sandalet / terlik karmaşasıyla henüz tanışmamışsın.

Sandalet kısmı mühim. Ancak şunu bilmelisin ki; terlik bir sandalet değildir. Terlik, terliktir. Çapraz masada oturan Özgür nasıl ev terliğiyle gelmiyorsa işe, sen de ayaklarını toptan açıkta bırakan, bilhassa topuklarını gösteren terliklerle gelmemelisin. Topukların ne kadar bakımlı, tırnakların ne kadar ojeli olursa olsun. Şu ve şunun benzerleri yanlış. Hem de çoook yanlış! Patronun topuk görmek istemiyor.


Soru:
Ama benim terliğim Birkenstock ve Free Friday'lerde giymemin bir sakıncası yok.

Cevap:
Canım, Birkenstock bugün 200TL olabilir; ama bil ki, Birkenstock Almanya'nın Ceyo'sudur, Polaris'idir.

Boş konuştuğumu, havadan laf söylediğimi düşünme.
Plaza Kanunları, merhemini kendi başına da sürmekte, dostlarına aynı merhemi tavsiye etmektedir.

23 Haziran 2011 Perşembe

#18 İŞ YERİNDE FACEBOOK MU?

Ben şu satırları yazarken nasıl "Acaba arkamdan sinsice yaklaşan bir panter, buraya yazı yazdığımı anlıyor mudur?" diye düşünüyorsam; sen de Mavili / Beyazlı Facebook sayfasında gezinirken aynı ürkekliği doyasıya yaşıyorsun... Biliyorum.

Facebook'un o tatlı, bir Alaçatı, bir Yunan Adası renkleriyle bezenmiş sadeliğini, sıkıcı bir Excel dosyasına değişsen... Ne sen doyasıya sosyalleşirken pürdikkat arka tarafı kollama çabasına girsen, ne de müdürün günden güne sana daha fazla gıcık olsa!..

Bir de aranızda, "E ben zaten günde 1-2 kere giriyorum Facebook'a, korkum yok!" diyen sivriler olacaktır. Canım Sivriler, biliyorsunuz ki "Murphy Kuralları" başlığı altında toplanmış bir felaketler zinciri mevcut. Dolayısıyla senin o Facebook'u açtığın 1-2 seferde de, müdürün arkandan geçer. Sakata gelirsin.

Bakalım Kotçu Diesel bize neler sunuyor:



Plaza Kanunları, bu muhteşem uygulamayı öğrenmemize vesile olan Ozan'a teşekkür eder.

9 Haziran 2011 Perşembe

KÜÇÜK BİR ARADAN SONRA...


Merhaba Canlarım,

Plaza Kanunları'nı, Teşvikiye'deki kutu gibi, sofistike objelerle dekore edilmiş evimde koltuğuma gömülmüş veya kuşluk vaktinde The House Cafe'de sırtımı camiye vermiş bir pozisyonda yazıyor olmayı inanın ben de çok isterdim.

Ancak benim de sizler gibi 9-18 saatleri arasında sınırları dahilinde bulunmam gereken bir ofisim, sabahın köründe binmem gereken uçaklar var. Dolayısıyla hem işimin insanı, hem de sizlere bir kutsal mecra olma yolundaki "dava"m zaman zaman sekteye uğrayabilir.

Plaza Kanunları sizi seviyor.