Şirkette kim kime asılıyor? Kim, kimin ayağını kaydırmaya çalışıyor? Kim kendisine Yönetim Kurulu'ndan torpil edinmiş, kimin şirketteki en güvendiği kalesi yöneticisiymiş? Kim boşanmış, daha da önemlisi, "Kim, eşinden ofisteki bir başka birisi için boşanmış?" Ofis dedikoduları, her biriniz için motivasyon kaynağı, bir havuç adeta! Resmen ofis dedikodularından besleniyorsun, hele hele Türk kahveleriyle taçlandırılan dedikodu seansları sırasında enerji depoluyorsun.
Öncelikle bu konuda yalnız olmadığını bilmelisin.
Her birimiz, ofis dedikodularına BA-YI-LI-YO-RUZ!
Ancak bu konuda dikkat etmen gereken noktalar var ve tabii ki her zamanki gibi sana yardımcı olacağım.
En bereketli dedikodu akışları, öncelikle iyi bir dinleyici olmakla başlar. Karşı taraf hasbelkader sana açıldı ve seninle bir şeyler paylaşmaya başladı. İyi bir dinleyici olur ve ısrarcı sorulardan kaçınırsan, dedikodu akışı yavaş da olsa devam eder. Sorularının cevabını hemen alamayacaksın belki; ancak bu cevaplar er ya da geç seni bulacak.
2) "Kiminle dedikodu yaptığına dikkat et!" demiyorum bile. Zaten işe girdikten bir müddet sonra kendine birkaç güvenilir sohbet arkadaşı edindin. Aman ha, dedikodu yaptığın arkadaşlarının sayısı kontrolden çıkmasın. Yoksa paylaşılan bilgiler de kontrolden çıkar. Kimden ne duyduğunu, kime neyi duyurduğunu unutuverirsin.
2) Ofiste dedikodu yaptığın yere dikkat et!
Ben kendi adıma, ofis içerisinde dedikodu yapmaktan imtina ederim. Ancak hiç tutamıyorsam kendimi, "kulağa fısıltı" zaman zaman başvurduğum bir yöntemdir. Ancak bu sırada kulağına fısıldadığın kişinin, dedikoduyu alır almaz gözlerini dedikodusunu yaptığınız şahsa yönlendirmesi de sıkça tanık olduğum bir felakettir. Bu, "Merhaba, X kişisinin dedikodusunu yapıyoruz, bu durumu bakışlarımızı ona yönlendirerek pekiştiriyoruz. İlkokul 4. sınıftan öteye gidemedik!" anlamı taşır. Bakışlarımıza sahip çıkalım.
Hele hele birçok tuvalet kabininin olduğu tuvaletlerde, aman diyeyim, dedikodu yapmaktan kaçın! Zira kimin klozete tünediğini, kimin sinsice ayaklarını havaya kaldırdığını bilemezsin!
Hele hele birçok tuvalet kabininin olduğu tuvaletlerde, aman diyeyim, dedikodu yapmaktan kaçın! Zira kimin klozete tünediğini, kimin sinsice ayaklarını havaya kaldırdığını bilemezsin!
3) Dışarıda dedikodu yaptığın yere dikkat et!
Her ne kadar kadınlar kendilerini tutamasa, bu tür paylaşımları çay kahve molalarında yapsa da; erkeklerin bu konuda hayli sabırlı olduklarını söyleyebiliriz. Onlar, ne tuvalette hâllederler bu dedikodu işini, ne de birilerine fısıldama ihtiyacı hissederler... Onlar için iş çıkışı düzenlenen Happy Hour aktivitesi, bu tür paylaşımlar için biçilmiş kaftandır. Ancak içkilerinizi yudumlar, en son dedikoduları paylaşırken; bulunduğunuz barın şirketinizde ne derece popüler bir yer olduğuna dikkat etmek durumundasınız. Yan masada kim oturuyor? Siz içkilerinizi yudumlamaya başladıktan sonra arka masaya Satış Bölümü'nden Ozan ve Avni mi yerleşti? Şirketten herkes, her an, her yerde olabilir!
4) Mümkünse kod adı kullanmaya özen göster!
Şirketince popüler bir barda da olsan, bayram tatilinde bir sahil kasabasında da olsan; özellikle dedikodularının baş kahramanı olan şahıslardan "ad-soyad" şeklinde bahsetmek hayli yanlış bir davranış! Yan masada oturan çocuklu sıkıcı ailenin; sohbet sırasında sıkça hayvan herif olarak belirttiğin Ekrem Gürbüz'ün amca oğlu olup olmadığını bilemezsin. Bu gibi durumlarda şahıslardan, isminin ve soyadının baş harfiyle bahsetmek doğru bir hamle olabilir. Ben genellikle dedikodusunu yaptığım kişilerden, eğer erkekse Kaya Çilingiroğlu, kadınsa Sibel Can ve/veya Gülben Ergen olarak bahsediyorum. Neden diye sorma.
Plaza Kanunları, gürül gürül dedikoduların kapısını açar.